AK Parti Sözcüsü Çelik'ten Avrupa Birliği'nin yaptırım tehdidine tepki

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, “Avrupa demokrasileri Türkiye’ye borçludur. Ama buna karşı kalkıp Türkiye’ye yaptırım dili kullanmak tamamen bir akıl tutulmasıdır. Türkiye’ye karşı yaptırım uyguladığınızda Türkiye bu diyalogların dışında kaldığında,…

Star Güney

AK Parti Sözcüsü Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında gerçekleştirilen MKYK ve MYK toplantılarının ardından açıklamalarda bulundu. Bazı basın yayın organlarında yer alan “AK Parti çalışanlarına ücret ödeyemiyor” iddialarının gerçeği yansıtmadığını söyleyen Çelik, “Bizim aldığımız hazine yardımından tüzüğümüz gereği yüzde 30'unu teşkilatlarımıza göndeririz. Covid sürecinde de bunu yüzde 40 oranına çektik. Cumhurbaşkanımız, Genel Başkanımız teşkilatlarımızın ihtiyaçları konusunda son derece hassastır. Bu konuda AK Parti'nin bir problemi ve borcu yoktur. 2021 yılı içerisinde hazineden yine 209 milyon yardım geldiğinde bu da yine teşkilatlarımızla paylaşılacaktır. Ödenmemiş bir ilçe ve il binası kirası ile ilgili bir durum söz konusu değildir. Hiçbir AK Parti'de çalışan arkadaşımızın maaşının ödenmemesi diye bir şey söz konusu değildir” ifadelerini kullandı.

 

Dağlık Karabağ'da 9 Kasım'da imzalanan ateşkes sonrası, Türkiye ile Rusya'nın ateşkesi gözlemlemek üzere oluşturacağı Ortak Merkez ile ilgili çalışmaların devam ettiğini kaydeden Çelik, “Türk Silahlı Kuvvetleri personeline ilişkin hazırlıklar tamamlandı. Silahlı kuvvetlerimiz her zaman olduğu gibi verilen emire ve talimatlara en kısa zamanda hazır olacak şekilde çalışmalarını tamamladı, göreve hazırdır. Yakında bu ortak merkezde faaliyetine başlayacak. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin oradaki ateşkesi gözlemlemek üzere sürdüreceği faaliyette son derece tarihi bir öneme sahiptir” diye konuştu.

"Fransa açısından Türkiye karşıtlığı doğru bir politika değil"

Fransız Senatosunda, sözde "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti'ni" tanıyan kararın onaylanmasına tepki gösteren Çelik, şunları dedi:

 

“Ele geçirilen topraklar Azerbaycan toprağı. Bunlar yaklaşık 30 yıldır işgal altında. Bu işgal altındaki topraklarda Ermenistan, korsan bir Yukarı Karabağ Cumhuriyeti diye bir şey uydurarak orada bir temsil oluşturmaya çalışmıştır. Herhangi bir karşılığı, hukuki meşruiyeti yok. Tutuyor Fransa Parlamentosu her iki kanadında da bu Yukarı Karabağ Cumhuriyetini tanıyan bir karar alıyor. Bu karar hukuki açıdan hükümsüzdür. Ama Fransa'daki siyasi zihniyeti göstermesi bakımından manidardır. Üstelik Fransa Minsk grubu içerisinde bir devlettir. Bu kararın alınması ile birlikte Minsk grubu içerisindeki tarafsızlığını da kaybetmiş oluyor. Yukarı Karabağ Cumhuriyetini tamamlamak demek oradaki korsanlığa onay vermek demektir. Maalesef Fransa ile çok eski bir devlet geleneğiyle ilişkilerimiz var, çok eskiden beri müttefiklik ilişkilerimiz var fakat son zamanlarda dünya barışı, bölge barışı ile ilgili konularda, uluslararası hukuku riayet etmeyle ilgili ihlaller konusunda en anormal ve en agresif davranışları Fransa'dan görüyoruz. Fransa'nın bu konularla hukuk temelinde ve makul bir siyaset temelinde yüzleşmesi gerekiyor. Fransa'nın parlamento ile birlikte aldığı bu karar sembolik bile olsa tamamen hakkın yerine gelmesi, hukukun tahakkuk etmesi karşısında provokatif bir karardır.”

 

Çelik, Fransa'nın, Türkiye ile makul zeminde, saygıya dayalı bir dil ile ilişki kurması gerektiğinin de altını çizdi.

Fransız diplomasisinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Türkiye ile ilgili takıntısından kurtulması gerektiğine işaret eden Çelik, “Fransız diplomasisinin akil insanlarının, kıymetli diplomatlarının Fransa'nın bu yanlış dış siyasetini tekrar rayına sokması konusunda Fransa'nın yöneticilerine doğru bilgiler ve telkinler de bulunmaları gerektiğinin altını çizmek isterim. Fransa açısından Türkiye karşıtlığı doğru bir politika değil. Beraber yapılacak işleri zedeleyen ve Fransa'yı giderek marjinal bir siyasete doğru sıkıştıran bir yaklaşımdır” dedi.

"Son derece provokatif açıklamalar yapıyorlar"

Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Yunanistan sürekli olarak masa kurmaktan, diplomasiyi çalıştırmaktan bahsediyor. Biz de diyoruz ki, buyurun masayı kuralım, diplomasiyi çalıştıralım. AB Zirvesi öncesi Türkiye'ye karşı Dışişleri Bakanları başta olmak üzere son derece provokatif açıklamalar yapıyorlar. Yunanistan Başbakanı, Türkiye ile olan ikili sorunumuzu AB'nin sorunu haline getirdik. Yani Yunanistan AB'yi peşine takmış Türkiye ile dengeli ilişkiler kurmak yerine maalesef dar vizyona dayanan sonuçsuz ilişkiler kurmak konusunda AB'yi yanlış siyasetlere sürüklüyor. AB Zirvesi öncesi 20 Ekim'den itibaren Yunanistan 11 Navtex, 12 Notam ilan etti. Doğu Akdeniz'de 24 askeri faaliyet gerçekleştireceğini söyledi. Bizim sivil bir gemimizin orada gaz araştırması yapması provokasyon olarak nitelendiriliyor, 11 Navtex, 12 Notam ilan ediyor Yunanistan, üstelik 24 askeri faaliyet gerçekleştireceğini söylüyor. Bu Avrupa Birliği tarafından makul karşılanmamalı. Yunanistan'ın AB'yi peşine takıp sürüklediği bu siyaset yanlış bir siyasettir. Askeri konularda diyalog gerçekleştirelim dediğimizde Yunanistan'dan olumlu yanıt alabiliyor muyuz? 9 Ekim'den bu yana NATO makamlarınca tertiplenmesi düşünülen hiçbir toplantıya katılmadı. Türkiye benim taleplerim ile ilgili boş kağıtlara imza atsın, ondan sonra ben buna diplomasi deyim, buna iyi niyetli yaklaşım deyim diyor. Böyle bir şey yok. Türkiye Cumhuriyeti, kendi gündemine sahip, bağımsızlığı olan bir devlettir. Müzakere masasına oturulursa kazan kazan temelinde Türk diplomatlarının kabiliyetlerini göstereceği siyasi irade Türkiye'de mevcuttur. Masaya oturmaktan kaçan ve sürekli şantaj siyaseti uygulayan Yunanistan tarafıdır. Yunanistan'a bir kez daha söylüyoruz: Komşuyuz, bu coğrafyada beraber yaşayacağız. Bu coğrafyadan çok uzak kimselerden medet umarak Türkiye'ye herhangi bir dayatmada bulunmanız hiçbir şekilde sonuç almaz. Başkalarından medet ummak yerine Türkiye ile sağlıklı bir ilişki geliştirdiğiniz zaman çözülemeyecek bir problem yoktur. İş birliği ve diyalog bu sorunun çözümünün temelidir.”

 

Avrupa'nın, Türkiye'ye karşı yaptırım dilini kullanması

Avrupa'nın, Türkiye'ye karşı yaptırım dilini kullanmasını eleştiren Çelik, “Mülteci meselesi geldiği zaman Avrupalı liderler bir ay içerisinde 4 kere Türkiye'ye geldiler. Türkiye olmadan Avrupa'nın güvenliği olmaz. Sadece mülteci meselesinde bile Türkiye bu kadar mülteciyi misafir ederek Avrupa demokrasilerini kurtarmıştır. Türkiye insanı, vicdani politika çerçevesinde ölümden kaçan mazlumlara kucak açmasaydı, bunlar Akdeniz'e açılıp Avrupa'ya geçseydi aynı Kavimler Göçü gibi Avrupa'nın jeopolitik haritasının alt üst olduğu bir tablo ile karşı karşıya kalacaktık, Avrupa demokrasisi tamamen çökecekti, bugün ki liderlerin çoğu iktidarda olamayacaklardı. Avrupa demokrasileri Türkiye'ye borçludur. Ama buna karşı kalkıp Türkiye'ye yaptırım dili kullanmak tamamen bir akıl tutulmasıdır. Türkiye'ye karşı yaptırım uyguladığınızda Türkiye bu diyalogların dışında kaldığında, bu diyalog masalarını önemsemediğinde güvenlik meselesini nasıl yöneteceksiniz, Doğu Akdeniz'deki meseleleri nasıl yöneteceksiniz, mülteci meselesini nasıl yöneteceksiniz. Avrupa Birliği sağduyulu davranmalıdır, sağduyulu davranırken de Türkiye ile diplomatik mekanizmaları çalıştırmalıdır. Yapmaması gereken tek şey vardır, o da yaptırım dili kullanmak” dedi.

 

“Kılıçdaroğlu'nun Almanların tezini savunması son derece yadırgatıcı”

Doğu Akdeniz'de, Türk ticari gemisi Roseline A'ya Yunanistan komutasındaki Alman gemisinin baskınını savunan Kılıçdaroğlu'na tepki gösteren Çelik, şunları söyledi:

 

“Kılıçdaroğlu bunu doğru bulduğunu söyleyen bir açıklama yaptı. Bunu inanılmaz yadırgatıcı buluyorum. Türkiye'nin oraya zamanında bilgi vermediği, Cumhurbaşkanına ulaşılmadığı gibisinden bir yaklaşım ile karşı tarafın tezlerinin iç siyasette CHP yöneticilerinin tezi haline gelmesini şaşkınlıkla, ibretle izliyoruz. Cumhurbaşkanına saatlerce ulaşılmadı diyor. Türkiye haklıyken çıkıp halen dün de bütçe görüşmesinde Kılıçdaroğlu'nun, İRİNA Harekatı çerçevesinde Yunanların, Almanların tezini Türkiye'nin tezine karşı doğru bir tez gibi savunması son derece yadırgatıcı. Kendi devletine karşı eleştirel olan, yabancı devletlerin tezini sürekli olarak kendi devletinin tezi karşısında gerçek bir tez gibi savunan bir muhalefet anlayışı ile karşı karşıyayız. Teknik bilgiler verilmesine rağmen, uluslararası hukuk ve siyaset açısından bu açıklamalar yapılmasına rağmen Kılıçdaroğlu'nun buna devam etmesi son derece yanlıştır. Geldiğimiz nokta ortadadır. Sadece Yunanlılar tarafından takdir edilen açıklamalar yapıyorlar.”

 

“Kurumsal suskunluğun adı bu ahlaksızlığa göz yummaktır”

CHP İstanbul Maltepe İlçe Başkan Yardımcısı hakkındaki taciz iddiasına ilişkin CHP yöneticilerinin sessiz kalmasını eleştiren Çelik, “Kendi içlerinde taciz, tecavüz ve hırsızlıkla ilgili bir gündem var. Kendi içlerindeki arkadaşları buradaki taciz tecavüz meseleleri, kadınların mağdur edilmesi ile ilgili olarak içerdeki suskunluğu eleştirdi. Suskunluk karşısında en fazla diyebildikleri, biz mağdur kişilerin travmasını artırmak istemiyoruz. Ortada taciz, tecavüz, hırsızlık ile ilgili sıkıntı varsa, iddialar varsa, bu parti içerisinde bir takım grupların tartışmasına dönmüşse, bunun karşısındaki kurumsal suskunluğun adı bu ahlaksızlığa göz yummaktır. En azından kadın onuruna, kadınlara saygı gereği bunu en sert bir şekilde, bunu gerçekleştirenlere karşı bunun gereğinin yapılması lazım, bunların tasfiye edilmesi lazım, bunların her türlü yapıdan temizlenmesi lazım. Kamuoyuna yansıdığı için bu olaylarla ilgili biz kendi takibimizi de yapacağız” diye konuştu.

 

“CHP'de adaylık meseleleri ithalat, ihracat meselelerine dönmüş”

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ‘cumhurbaşkanlığı adaylığı' çıkışına yönelik sorulan bir soruya karşılık Çelik, “Cumhurbaşkanımızın bahsettiğiniz konuda bir değerlendirmesi olmadı. CHP içinde de tartışılıyor. CHP'de Cumhurbaşkanlığı meseleleri, adaylık meseleleri biraz ithalat, ihracat meselelerine dönmüş. Yani her seferinde nereden aday bulabiliriz gibisinden bir yaklaşım burada devam ediyor. Biz Kılıçdaroğlu dün çok iddialı şeyler söyledi ve şu anda da Cumhur İttifakının karşısındaki ittifakın en büyük partisinin genel başkanı. Söylediği şey kendisiyle eğer aday olacaksa bu tutarlılık anlamına gelir. Ama yine ithal aday arayışına girecekse biliyorsunuz bununla ilgili CHP'nin içerisinde de ciddi eleştiriler var. Bu da yine Kılıçdaroğlu'nun iddiasızlığının altının çizilmesi anlamına gelir. Cumhurbaşkanımız açısından karşısında kimin aday olacağının bir önemi yok. Cumhurbaşkanımız nihayetinde kendi adaylığıyla ilgili olarak kendi milletle kurduğu bağ, Cumhur İttifakının gücünün pekişmesi, seçimlere güçlü bir şekilde hazırlanması ile ilgileniyor” cevabını verdi.

Kongre takvimi hakkında sorulan bir diğer soruya Çelik, “Kongre çalışmalarına başlamamız, Bilim Kurulu'nun görüşüne bağlı. Burada siyasi olarak karar verebileceğimiz bir karar değil. Bilim Kurulu, vaka sayıları ve diğer konularda değerlendirdikten sonra derse ki artık bu tür toplantılar kontrollü bir şekilde, az kişiyle, maske-mesafe-temizlik kurallarına uyularak yapılabilir derse o zaman tekrar başlatırız” yanıtını verdi.

 

“Ellerinde bir bilgi, belge, delil varsa bunu ilgili kurumlara götürsünler”

Bir gazetecinin, “CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun ardından Temel Karamollaoğlu da kendilerinin dinlendiğine yönelik bazı açıklamalarda bulundu. Muhalefetin bu açıklamalarını nasıl değerlendirirsiniz?” sorusuna karşılık Çelik, “Kılıçdaroğlu'nun İçişleri Bakanlığı ile ilgili bir takıntısı olduğunu görüyorum. Sürekli olarak İçişleri Bakanlığına çeşitli kereler iftiralarda bulundu. Bu sefer de dinlenmekten bahsediliyor. Her seferinde yetkililer tarafından bu iddialar çürütüldü. Çürütüldükten sonra Kılıçdaroğlu herhangi bir şekilde yaptığının yanlış olduğunu ifade eden bir yaklaşım içerisine girmek, en azından bir özür beyan etmek yerine bu sefer başka bir iddiayı gündeme getirdi. Onlar da çürütüldü. Böylesine bir iddia koyduktan sonra bu İçişleri Bakanımız tarafından güçlü bir şekilde çürütüldü. Kılıçdaroğlu'nun elinde bir bilgi, belge, delil varsa, bu kadar önemli bir iddiayı herhalde bu kadar delilsiz bir şekilde konuşuyorsa bu siyasi sorumsuzluk tarihine yeni bir çentik atmak olur. O zaman götürsün savcılara versin. Böyle bir dünya yok. Burada İçişleri Bakanımızın verdiği cevaptan sonra söyleyecekleri hiçbir şey olmadığı halde ‘hayır biz bu iddiaya devam ediyoruz' diyorlar. Ellerinde bir bilgi, belge, delil varsa derhal bunu ilgili kurumlara götürsünler. Aksi takdirde, İçişleri Bakanımızdan, emniyet teşkilatımızdan, jandarma teşkilatımızdan, güvenliğimizi sağlamak üzere emek verenlerden özür dilemeleri gerekiyor. Sayın Karamollaoğlu neye göre söylüyor. Aklıma geldi, öyle hissettim söyledim gibi siyaset hayatında böyle bir şey yok” açıklamasını yaptı.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun, tank palet fabrikası ile ilgili söylediği sözleri değerlendiren Çelik, “Burada bir yalan siyasetinin, yıkım siyasetinin sistematik bir şekilde devam ettirildiğini görüyoruz. Bu net bir yalandır. Tank palet fabrikasının satıldığı iddiası açık ve net bir yalandır. 14 Mayıs 2019 tarihli Cumhurbaşkanlığı kararıyla mülkiyeti bakanlığımızda olmak üzere fabrikanın sadece işletme hakkı devredilmiştir” dedi.

 

İlker Turak