Ciddi düşünüyoruz!

Yakışıklı erkeklerin ve güzel kadınların ekranlardaki başarısını ‘şans’ olarak görüyoruz ve hatta küçümsüyoruz belki. Ancak o, hasbelkader başlayan yükselişini, disiplinle kesişen bir tutkuya dönüştürebildiği için saygıyı hak ediyor bizce. Kendinden…

Star Güney

Röportaj: Simay Engür

Fotoğraf: Erman İştahlı

StylIng: Oğuz Erdoğan

Saç ve Makyaj: Onur Marangoz

Fotoğraf Asistanı: Salih Devrim

StylIng Asistanı: Ezgi Aydemir

Mekan için; The Galata Hotel Istanbul-MGallery by SofItel’e teşekkür ederiz.

 

 

 

Havaalanında çalıştığı sırada keşfediliyor ve çocukluğundan beri hayalini kurduğu oyunculuk için Bodrum’daki kurulu düzenini terk edip Vatanım Sensin dizisinin seçmelerine katılıyor. Dizleri titreyerek girdiği ilk deneme çekiminin ardından, Ali Kemal karakteriyle bir anda hayatımıza giriyor. Şimdilerdeyse Çukur’un Celasun’u olarak karşımızda. Kubilay Aka’da gerçekten bambaşka bir hava var. Henüz 23 yaşında olmasına rağmen, mahalle kültürüne aşık örneğin. 90’lardan kalma özlemleriyle, ‘yaşasın salçalı ekmek!’ diyor. Akıllı telefonları, başımıza gelen en büyük felaketlerden sayıyor. Samimiyetine inanıyorum, çünkü çekim bittiğinde, kendisinden geriye yalnızca akıllı telefonu kalıyor. Unutup gitmişliğini çok sonradan fark ediyoruz. İlk dizi projesinden beri usta oyuncularla omuz omuza başladığı bu yolu, bu denli başarılı sürdürmeye devam eder mi bilinmez ancak yanındayken anlıyorsunuz ki, o gerçekten de aklı başında ve hayattan ne istediğini çok iyi bilen bir adam.

 

Havaalanında çalışırken, keşfedilmenizle birlikte başlıyor her şey. Şansa inanıyor musunuz, yoksa oyuncu olma fikri aklınızın bir köşesinde hep var mıydı?

Şansa tabii ki inanıyorum; fakat her şeyin şans olduğunu da öne süremeyiz. Çok küçük yaştan beri oyunculuk isteğim oldu hep. Hem şans hem doğru zamanda doğru yerde olmanın yanı sıra, bir de istediğimiz şeyi enerji olarak çağırmak önemli bence. Çocuk yaştan beri istedim ve karşıma çıkan şansı değerlendirdim. İyi bir yönlendirme ve destekle oldu ne olduysa…

 

İlk deneme çekiminizi net hatırlıyor musunuz? Neler hissettiniz?

Kalbim, göğüs kafesimi parçalayıp çıkacakmış gibi hissetmiştim. İki gün boyunca yaptığım küçücük bir sahnelik ezberi oracıkta unutmuş, titremesini kesmek için dizlerime odaklanmıştım. Çıktığımda, ‘olmaz herhalde!’ diye düşünüp biraz sakinleşmek için yürürken beni geri çağırdıklarına dair bir telefon aldım. Sonra yaklaşık iki saat boyunca çalışıp, tekrar girdim çekime. Bu sefer ezberim tamdı ve dizlerimin titremesi durmuştu. Ama bu kez de ayaklarımı yerde hissetmiyordum. O kadar heyecanlanmıştım ki, nefesimi kontrol edemediğimden çıktığımda başım dönüyordu.

 

İlk dizi projenizden beri usta oyuncularla birlikte oynuyorsunuz. Ancak oyunculuk eğitiminiz yok. Nasıl oluyor bu? Sizce oyunculuk sadece yetenek işi mi?

Eğitimim hiç yok diyemem. İşe başlarken, yaklaşık 2-3 ay kadar bir kamera önü eğitimi aldım. Yetenek, oyunculuğa yatkın olmak ve biraz da rahat olmakla beraber, o usta oyuncuların da üstümde çok emeği var. Her iş bir okul oluyor aynı zamanda. Her gün yeni bir şey öğreniyor ve üstüne katmaya çalışıyorum ki izleyiciye bütün duygularımı aktarabileyim.

 

Çukur dizisinin izleyici kitlesi giderek büyüyor, herkes Çukur’da yaşıyormuşçasına benimsedi diziyi. Mahalle kültürünü mü özledik sizce? Sizin çocukken yaşadığınız mahalle nasıldı?

Çukur, adeta fenomen diyebileceğimiz bir hale geldi. Mahalle kültürü özlemimiz evet, fakat benim dizide gördüğüm birlik ve beraberlik duygusu aslında. Biz Türk halkı olarak kötü şeylere karşı hemen beraber olup gelen kötülüğe karşı bir duvar örebiliyoruz. Bu yüzden dizi tüm ülkeye hitap ediyor ve seviliyor bence. Bana gelirsek, ’95 doğumluyum. Yaşadığım mahalle tabii ki bugünün teknolojisi ve korunaklı siteleri gibi değildi. Mahalle olarak birbirimize sahip çıkar, sokak kapılarımızı kapatmadan yaşardık. Bir tişört 3-4 ev gezmeden atılmazdı. Böyle güzel bir mahallede büyüdüm. Yaşasın salçalı ekmek!

 

Hangi his size yuvanızda hissettirir? Bir yere ait olduğunuzu hissettiğinizde, genellikle nasıl bir ruh halinde oluyorsunuz?

Güven duygusu ‘işte burası yuvam’ dedirtir bana. Güven duyduğumda huzurlu hissederim. Çoğumuz evinde, iş yerlerinde olduğundan daha az vakit geçiriyor. Ev, hatta iş bile yuva olmalı. Bunun için de orada güvende olmam gerek. Ancak güvende olursam, huzurlu olurum.

 

Arif V 216 nasıl bir deneyimdi sizin için?

Fazlasıyla keyifli geçti. Sayamayacağım kadar çok isimle, bahsedemeyeceğim kadar büyük bir bilgi, tecrübe ve yeteneğin içinde buldum kendimi. Bol bol gözlem yapıp bir şeyler öğrenmekle geçti. Hayalim ‘Bir gün komedi yaparsam, Cem Yılmaz’la olsun’du yola ilk çıktığımda ve henüz yolun daha başındayken, kendisi ve kurduğu muhteşem kadroyla karşılaşmak benim için harika bir deneyim oldu.

 

Dostlarınız en çok hangi özelliklerinizi seviyor?

Zor gün dostu olmamı sanırım. Beraber vakit geçirmenin yanı sıra, bir de birbirine yardımcı olmak, tırnağına taş değdirmemek önemli. Hangi dostum olursa olsun, ‘Dardayım bu lazım, zordayım şunu yapabilir miyiz?’ dediğinde gidip yardımcı olmak isterim. Sanırım onlar da bunu seviyor.

 

Geçmişe gitme şansınız olsaydı, şu anki mantığınızla 13 yaşındaki Kubilay’a ne söylemek isterdiniz?

Hatalarım, yaşadıklarım, verdiğim tepkiler, iyi olaylar beni ben yaptı. Şu an yaşadığım hayattan, sahibi olduğum karakteristik özelliklerden çok mutluyum. Bu yüzden bir şey söylememeyi tercih ederdim. Ama illa ki bir şey söylemem gerekirse; “Karşına çok fazla engel, çok kötü insanlar çıkabilir. Hepsi sana birer yumruk atsa da düşme. Önemli olan gelen darbeler değil, ne kadar ayakta kalabildiğin. Kararlı ol, kalk ve onları aşarken yoruldum deme. Hayalinin peşinden koş. Yapabilirsin!” derdim.

 

Sizi genellikle agresif rollerde izliyoruz. Gerçek hayatta içinden çıkılması zor olaylara karşı tutumunuz nasıl?

Çok eğlenceli, yeterince güler yüzlü, anlayışlı ve daha çok alttan alan biri olmaya çalışırım genellikle. Ama herkeste olduğu gibi, bir insan olarak benim de eşref saatim ve bam telim var. İçinden çıkılmayacak durumlarda, çok sakin bir kriz yönetimi modunda olmaya çalışırım. Ama konu agresiflikse eğer, yerine göre küçük de olsa dozunu aşmadan kızabiliyorum. Yine de çoğunlukla, küçük harflerle konuşarak sorunlarımı halletmeye çalışmak önceliğim.

 

Çok sivri bir karakteri canlandırıyorsunuz. Çekimler sırasında girmiş olduğunuz ruh durumundan çıkarken zorlandığınız oluyor mu?

Oynadığım karakter oldukça uçlarda; çok sinirleniyor, üzüldüğünde çok üzülüyor. Bunları yansıtabilmek için gerçekten içinde olup yaşamak gerekiyor. Çıkamamak gibi bir durumum yok ama karakter ağladığında ben de ağlamış oluyorum ve bu işin yıpratan tarafı oluyor. Küçücük bir alkış, küçücük bir tebrik benim ise bütün yıpranmamı tamir edip kendime getiriyor.

 

Celasun’un en yakın arkadaşı olsaydınız, ona ne gibi tavsiyelerde bulunurdunuz?

Öncelikle; “Jöleyi bırak, saçların dökülecek” derdim. Sonra çevresinde dönen dolaplar konusunda onu uyarırdım. Her şeyden haberinin olmasını sağlardım ama en önemlisi arınmasını önerirdim. İntikam hırsıyla dolup taşan asi ve öfkeli kalbini onu seven ailesi, sevdiği kadın ve arkadaşlarıyla temizlemesini söylerdim. Yani ben söylerdim ama o da Celasun sonuçta! Yine dinlemez, bildiğini yapar.

 

Yakışıklı oyuncular hep bir adım önde gibi görünüyor. Biz tersten bakalım, yakışıklı olmanın dezavantajlarını yaşadığınız oluyor mu?

Evet görünüş önemli ama o görünüşü, yetenekle birleştirmek daha değerli bence. Öyle bir sahne çıkarırsınız ki, insanlar izlediğinde en yakışıklı birden siz oluverirsiniz. Yakışıklılık konusunda iddialı değilim ama en büyük dezavantajı insanların bakış açısı bence. Tüm başarının yakışıklı olmaktan kaynaklandığını zannetmeleri en büyük dezavantaj.

 

En çok hangi özelliğinizle gurur duyuyorsunuz?

Eğer sayılırsa, ne olursa olsun düşmemeye ve ilerlemeye çalışmak olabilir aslında. Kaçmak yerine, babamın öğüdü olan; “Bin kere öleceğine bir kere öl” sözünü hayata geçirmek, benim için bir gurur her zaman.

 

İleriki yıllarda biyografik bir filminiz yapılsa, sizi hangi oyuncu oynardı?

Çok zor bir soru bu. Yaşlandığımda, gençlerden kim olacak bilmiyorum ama şu anki haliyle Baran Bölükbaşı’nın oynamasını çok isterdim. Çok yakınız, beni iyi bilir ve yetenekli bir oyuncu. Yolun çok başındayım ama umarım buna değecek bir şey yaparım ve olur. İzlendiği zaman, umarım ki insanlara bir şeyler katar.

 

Eleştirilere olabildiğince kulak verdiğinizi okumuştum. Bugüne kadar aldığınız en olumsuz eleştiri neydi?

Evet değer veriyorum; çünkü eleştiri olmazsa kendimi geliştiremem. ‘Oldum’ demek en büyük hata bence. Ne katabilirim, öğrenebilirim, sorabilirim? Benim için en değerli sorular bunlar… Bugüne kadar aldığım en değerli eleştiri, Serhat Tutumluer ustamdan; “Çok mimik yapıyorsun, duygun arka planda kalıyor. Yapma, kendi gelsin.”

 

Role girmeden önce, zihinsel olarak nasıl bir hazırlık içine giriyorsunuz?

Karakteri hazırlama aşaması çok uzun ve sancılı geçiyor benim için. Bir sürü başlıkla bir sürü liste çıkarıp analizler yapıyorum ve notlar alıyorum. Bu süreçte evde küçük küçük sahneler yazıp çalışıyorum. Yürüyüşler, ses tonu, konuşma tarzı, duruş hazırlıyorum. Kafamda onunla konuşarak, analizlerime dayalı, o olarak cevaplar veriyorum. Set esnasında, eğer ağır bir sahneyse, biraz yalnız kalıp uzaktan oynayacağım karakterin gözlerinin içine bakıp içselleştirmem gerekiyor.

 

Bir karaktere hayat vermenin en heyecan verici yanı ne sizin için?

Normal hayatınızda olmayan duygularınız olması, tabii ki. Belki de tadamayacağınız duyguları veya yaşayamayacağınız bir hayatı onunla tanımak, onun hayatını yaşamak büyük haz veriyor. Hele ki usta oyuncularla oynuyorsanız, o karakter olmak için sete koşa koşa gidiyorsunuz.

 

Zor yoldan öğrendiğiniz en önemli hayat dersi nedir?

Empati kurmak. Eskiden bundan yoksundum. Bunu yapmayı ise karşımdaki insana büyük bir hata yaptıktan sonra öğrendim. Bazen fark etmiyoruz, ağzımızdan çıkan laf nereye gidiyor, yaptığımız küçücük bir şey bile birini ne kadar yaralıyor… En önemli hayat dersi, bazen önce durup kendimi karşımdakinin yerine koyabilmek gerektiği oldu.

 

Duygusal bir insan mısınız yoksa mantığınız mı ağır basıyor?

Yerine göre değişiyor. Özel hayatımda çok duygusalım. En küçük şeye üzülüp küçücük bir şeyden de mutlu olabiliyorum ama iş hayatım tam tersi. Mantıklı olup planlı, geleceğe yönelik ve garantici olmak tercih ettiğim bir şey. Boşluğa düşüp ne olacak demek, pek bana göre değil. Kontrollü olmayı seviyorum.

 

Kendinizi geliştirmekte olduğunuz başka bir tutkunuz var mı?

Dalış yapıyorum ara ara. İndiğiniz her metrede farklı şeyler görüyorsunuz. Daha derini içinse, kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Bu aralar müziğe de iyice merak sardım. Gitar çalıyorum aslında ama biraz daha farklı olan elektronik müziğe ilgi duymaya başladım. Yaz itibarıyla bir sürü ülke gezip her yerin kültürünü ayrı ayrı keşfetmek gibi tutkularım var.

 

Kendinizle ilgili asla çiğnemediğiniz kurallar var mı?

Saymakla bitmez ama benim için en önemlisi samimiyet kuralım. Herkesi sevmek veya saygı duymak zorunda hissetmiyorum kendimi. İstemediğim kimseyle konuşmuyorum, görüşmüyorum çünkü yapay ve samimiyetsiz bir ortamda bulunmaktan asla hoşlanmıyorum. Karşımdaki insanlardan da bunu bekliyorum her zaman. Bir yandan da asıl değer verdiğim insanlarla geçireceğim vakitten kaybetmek istemiyorum.

 

İnsanlığın başına gelen en büyük felaket nedir sizce?

Bence akıllı telefonlar. Günümüzün yarıdan çoğunu, onlarla geçirebiliyoruz. Sokakta yürüyemiyor, gece uyuyamıyor, günde yapabileceklerimizin yarısını bile yapamıyoruz belki. Harika bir icat; fakat ne yazık ki insanı etkisi altına alıp çevrede ne olup bittiğini görmemizi engelleyebiliyor. Görünmez bir at gözlüğü gibi adeta.

 

Sizi ne güldürür? Eğlenmek için neler yapıyorsunuz?

Korku evleri, paintball, safari, karaoke gibi etkinliklere bayılırım. Çok eğlenceli bir arkadaş ekibim var ve böyle şeyler yaptığımız zaman gerçekten çok güzel vakit geçirip gülüp eğleniyoruz. Spor yaparken de çok eğleniyorum. Bunların yanı sıra sürekli gülen, bir şeylerle eğlenip espri yapan bir insanım. Malzeme olmasa da gülünecek bir şeyler yaratabiliyorum.

 

Tiyatroyla aranız nasıl? Bir tiyatro oyununda görecek miyiz sizi, planlarınız arasında tiyatro var mı?

Tiyatro izlemeyi çok seviyorum. Bir oyunda yer almayı da çok istiyorum; fakat biraz korkum var. Yendiğimde, umarım bir gün ben de yapacağım. Tiyatro er meydanı biraz! Er meydanında en kısa zamanda yerimi almayı çok isterim.

 

Güzel bir kadını nasıl tarif edersiniz?

Diğerlerinden farklı olmalı ki, bir kıstas olmadan ‘evet güzel’ diyebilelim. Güzellik, biraz kadının hamurunda da olmalı. Yaptığı bir hareket, söylediği bir söz veya bir mimikle bile güzelleşebilir bence kadın. Sarışın, esmer, kumral diye ayırmaktansa hepsini bir tutup, kalbimin daha hızlı çarpmasını sağlayan kadın, en güzel kadındır.