Petrol çatlağı! İki ülke karşı karşıya geldi
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü'nün (OPEC) petrol üretimini günlük 2 milyon varil azaltma kararı sonrası Suudi Arabistan ile ABD arasında çatlak büyüyor. Yaşanan gelişmeler örgütün geçmişini ve 1973 Petrol Krizi'ni…
Petrol ihracatçısı ülkelerin oluşturduğu OPEC+ grubunun arzda kesintiye gitme kararı, ABD'nin gazabını örgütün de facto lideri Suudi Arabistan'a yöneltti. Washington, savaşta Rusya'nın elini güçlendirdiği gerekçesiyle Riyad'a yönelik sert eleştirilerde bulundu. ABD'nin yakın zamana kadar Orta Doğu'daki en önemli müttefikini sadece bu sebeple hedef haline getirdiğini söylemek elbette mümkün değil. Başta Riyad yönetimi olmak üzere Körfez ülkelerinin son dönemde Çin ile artan ilişkileri, Beyaz Saray'ı rahatsız eden bir diğer konu başlığı. Riyad-Washington hattındaki enerji anlaşmazlığının, eski Başkan Donald Trump döneminden beri devam eden bir konu olarak iki ülke arasındaki ilişkileri etkileyebileceği ve başka alanlara da yansıyabileceği ihtimali son gelişmelerle güç kazandı. Söz konusu kriz, Biden'ın yönetim dönemini de aşarak kronik boyut kazanma potansiyeli taşıyor.
62 YIL ÖNCE KURULDU
Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC), 14 Eylül 1960'ta Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt ve Venezuela tarafından kuruldu. Petrol piyasasında fiyatları kontrol etmek ve uluslararası petrol şirketlerine karşı blok oluşturmak amacıyla kurulan yapıya, 1962-1975 döneminde Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi Körfez ülkeleri ile Endonezya, Libya, Nijerya, Cezayir ve Ekvador gibi önemli petrol üreticisi ülkeler katıldı. Böylece OPEC'in 1970'lerde küresel petrol piyasasındaki payı yüzde 70'e ulaştı ve örgüt piyasadaki arzı, dolayısıyla da fiyatları büyük ölçüde kontrolü altına aldı. OPEC şu an Suudi Arabistan, BAE, İran, Irak, Kuveyt, Libya, Nijerya, Cezayir, Angola, Gabon, Endonezya, Venezuela ve Ekvator Ginesi olmak üzere 13 üye ülkeden oluşuyor.
PETROLÜN YÜZDE 40'INI ÜRETİYORLAR
OPEC bir kartel değil, bağımsız petrol üreten ülkeler arasında iş birliğini geliştirmeyi amaçlayan bir kuruluş. Bununla birlikte petrol fiyatlarını ve üretim miktarlarını belirlemesi açısından kartel özelliği de taşıyor. Ancak uygulamada örgütün aldığı kararlara uyulmasını fiilen sağlayacak bir mekanizma bulunmuyor. OPEC+ grubu ise petrol fiyatlarının düşük olduğu 2016 yılında OPEC'in diğer 10 petrol üreticisi ülkeyle güçlerini birleştirmesiyle ortaya çıktı. Bu yeni üyeler arasında günde 10 milyon varilin üzerinde üretim yapan Rusya başı çekiyor. Yine günde 10 milyon varilden fazla üretim yapan Suudi Arabistan da OPEC içindeki en büyük petrol üreticisi konumunda. Söz konusu 23 ülke, dünyadaki toplam ham petrol arzının yaklaşık yüzde 40'ını sağlıyor.
SİLAH OLARAK KULLANDI
OPEC'e üye Arap ülkeleri, petrolü ilk kez 6 Ekim 1973'te başlayan Arap-İsrail Savaşı sırasında silah olarak kullandı. Mısır'ın İsrail'e yaptığı hamleyle fitili ateşlenen Arap-İsrail Savaşı, Tel Aviv'in 1967'de patlak veren '6 Gün Savaşı'nda işgal ettiği topraklardan çekilmeyi kabul etmemesi üzerine başladı. Savaş hazırlıkları kapsamında dönemin Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdulaziz ile Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat, yaklaşmakta olan silahlı mücadelede petrolü silah olarak kullanma kararı aldı. Savaşta Washington'ın Araplara karşı İsrail'e yardım etmesi üzerine OPEC, 15 Ekim 1973'te, her ay petrol üretiminin yüzde 5 azaltılmasını öngören ambargoyu duyurdu. ABD ile başlayan yasak, Hollanda başta olmak üzere Batı Avrupa ülkeleri ve Japonya'ya kadar genişletildi. Üretimdeki kesinti, ambargonun başladığı ekimden aralık ayına gelindiğinde yüzde 25'e ulaştı.
AMBARGONUN ETKİLERİ
Arap ülkelerinin uyguladığı ambargonun kısa vadede çarpıcı etkileri oldu. Petrol fiyatlarının yaklaşık yüzde 400 artması, petrol ihraç eden ülkelerin ekonomilerine ciddi şekilde yaradı. Bu dönemde petrol gelirleri yön değiştirerek Orta Doğu ülkelerine doğru akmaya başladı. ABD başta olmak üzere sanayileşmiş ülkelerin ucuz petrole göre yapılandırılmış üretim sistemlerinde zorlanmalar ve daralmalar görüldü. Petrol fiyatlarındaki artış maliyetlere yansıdı ve bu durum enflasyonun hızlanmasına yol açtı. ABD'nin İsrail'e desteği üzerine başlayan ambargo, NATO içinde çatlaklar oluşturdu.
ÇEŞME AKARKEN KÜPÜNÜ DOLDURMA DERDİNDE
Yeni Şafak'ın haberine göre, İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Filiz Katman, dünyanın yenilenebilir enerjiye doğru kaydığını ve OPEC'in arzı kısma kararının arkasında böyle bir gerçeklik olduğunu belirtti. Petrol üreticisi ülkelerin hâlâ talep varken bundan olabildiğince fazla gelir elde etmeye çalıştığını kaydeden Katman, "Tabiri caizse çeşme akarken küpünü doldurmaya çalışan bir Rusya ve Körfez var. Bu gidişle yenilenebilir enerjinin rekabet edebilirliği artacak. Hidrokarbon kaynaklar büyük darbe alacak" dedi.
21'inci yüzyılın Asya Pasifik çağı olduğunu söyleyen Dr. Katman, "Enerji talebi, nüfus artış hızı, eğitimde gelişme, genç nüfus oranı ve ekonomik kalkınma gibi parametrelere baktığımız zaman karşımıza bir Çin, iki Hindistan çıkıyor. Öyle olunca da bu ülkelerin kimlerle iş birliği yaptığı önem kazanıyor. Batı'da ise salgın sonrası sürekli gerileme var. Doğal olarak Körfez ülkeleri iş birliği konusunda yeni alternatiflere yöneliyor. ABD'nin bu kadar hırçın olmasının altında yatan sebep de bu aslında" ifadelerini kullandı. Katman, Amerika'da bulunan kaya gazı ve kaya petrolüyle beraber Washington'ın artık Orta Doğu'nun enerji kaynaklarına ihtiyaç duymadığını, bölgeden çekilirken de alanı rakipleri Rusya ile Çin'e kaptırdığını dile getirdi.
ABD KÖRFEZ'DE ETKİSİNİ YİTİRİYOR
Körfez ülkelerinin son dönemde Washington'ın güdümünden çıkarak Çin ve Rusya'yla yakın ilişkiler kurmaya çalıştığı görülüyor. Batı ile derin tarihsel bağları olan ama aynı zamanda Moskova'yla da 2015'ten bu yana çok yönlü iş birliği geliştiren Körfez ülkeleri, Rusya-Ukrayna krizinde temkinli bir siyaset yürüttü. ABD, Körfez'i Ukrayna krizinde Rusya'nın karşısında ve kendi yanında durmaya davet etse de Körfez'in verdiği tepki, Beyaz Saray'ın artık bölgede tek hâkim güç olmadığını ortaya koydu. Özellikle 2010 sonrası eski ABD Başkanı Barack Obama ile başlayan ve bugüne kadar süregelen "Washington'ın bölge siyasetindeki sorumluluğu başkalarına atma ilkesi"ne dayalı siyaseti ve bölgesel rolü, Körfez'in ABD'yi sorgulamasına neden oldu. Riyad, Washington'la güvenlik iş birliğini sürdürürken bu ilişkinin tek taraflı bağımlılığa dönüşmesinden rahatsızlık duymaya başladı. Olası riskleri aşmak için de aktör çeşitlendirme yoluna gitti. Bu anlamda Rusya ve Çin, öne çıkan iki aktör oldu. Moskova ve Pekin yönetimlerinin, Körfez'de Suudi Arabistan, BAE, Katar ve Kuveyt'le birçok açıdan yakınlaşarak ABD'nin oluşturduğu güç boşluğunu doldurduğu söylenebilir.
RUSYA'YA DESTEK VERMEKLE SUÇLADI
1973 petrol krizinden 49 yıl sonra, 5 Ekim 2022'de OPEC+ ülkelerinin petrol arzını günlük 2 milyon varil azaltacağını duyurması, ABD ile Orta Doğu'daki en önemli müttefiki Suudi Arabistan'ı yeniden karşı karşıya getirdi. Riyad yönetimini Rusya-Ukrayna Savaşı'nda Moskova'nın yanında yer almakla suçlayan Washington'dan peş peşe sert açıklamalar geldi. Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Stratejik İletişim Direktörü John Kirby, "OPEC+ grubunun aldığı karar, Rusya lideri Putin'in savaşına askeri ve manevi destek mahiyetinde" dedi. Kirby, ABD Başkanı Joe Biden'ın, Suud ile ilişkileri yeniden gözden geçirdiğini kaydetti. Biden da söz konusu kararın Riyad için sonuçları olacağını dile getirdi. ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez, Suud'la silah satışı dahil tüm ilişkilerin askıya alınması çağrısı yaptı.
'TEK DERDİ SEÇİM' İDDİASI
Biden yönetiminin, ABD'de 8 Kasım'daki ara seçimlerden önce benzin fiyatı ve enflasyonun yükselmesinden endişe ettiği için girişimlerde bulunduğu, olumsuz yanıt alınca da bu şekilde sert tepki verdiği iddiası çokça konuşuldu. Wall Street Journal gazetesinin haberine göre, ABD yönetimi, Suudi Arabistan'dan kararın 1 ay ertelenmesini talep etti. Böylece üretim kesintisi ve fiyat artışları seçimlerden sonraya kalacaktı. Haberde, Suudi yetkililerin Biden'ı siyasi hesap yaparak böylesi bir talepte bulunmakla suçladığı ve olumsuz yanıt verdiği belirtildi. ABD Başkanı geçen temmuz ayında da hızla yükselen enflasyona çözüm bulmak amacıyla, daha önce 'parya' haline getirme sözü verdiği Arabistan'a giderek Suud Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'la görüşmüş; ziyaret ABD kamuoyunda tepki çekmişti.